13 Mayıs 2009 Çarşamba

sivasspor'a dair


Hangimiz sıkılmamıştı ki? Üç takımdan biri şampiyon olur, diğer ikisinin yönetimleri ve kalemşörleri de hakemleri ve Federasyonu suçlardı. Trabzon camiası ise "Trabzonlu, Trabzonlunun kurdudur" şiarıyla filozof Hobbes'a selam yollardı.

Ligimize yeni bir kan gerekiyordu. 2001'de Gaziantepspor'un, 2003'te Ersun Yanal'ın Gençlerbirliği'nin çok yaklaştığına bu kez Bülent Uygun'un Sivasspor'u belli bir adım mesafede. Futbolumuzun kurtuluşunun beşinci şampiyondan geçtiğini düşünenlerden misiniz bilemem ama şampiyonların sayısı beş olmuş, on olmuş bir tarafa nicelikten ziyade niteliğin önemli olduğunu düşünüyorum. Başlıca kıstaslarımsa; altyapıdan kaç oyuncunun yetiştiği, idari ve teknik kadroda istikrarın sağlanıp sağlanmadığı, takımın hücum futbolu oynayıp oynamadığı ve başkanından teknik adamına kulübün, sporun ruhunu ve adam olmayı esas amaç olarak görüp görmediğidir.

Bu bağlamda Sivasspora baktığımda ne yazık ki herkesin gönüllerin şampiyonu ilan ettiği takımı aynı ölçüde sahiplenemiyorum. Altyapıdan bir tane futbolcusu yok. Başkan Mecnur Odyakmaz hakemlerin onca kıyağına rağmen "bizi şampiyon yapmazlar" diyerek Polat-Demirören-Yıldırım'ın izinden gittiğini belli etti. İsviçre ve Belçika maçlarını hatırlayınca, en son ihtiyaç duyduğumuz yeni bir Fatih Terim'di. Amansız olmayı ondan öğrenen Bülent Uygun bizlere boynuzun kulağı geçeceğini bas bas bağırıyor. Yeri geliyor Mehmet Yıldız'a "seni döverim" diyor, yeri geliyor İlker Paşa'ya, Yaşar Paşa'ya şiirler düzüyor, yeri geliyor "Sivas'ta Laila yok, La ilahe illallah var" diyerek iktidarın her şekline vıcık vıcık selamlarını yolluyor.

Oyun anlayışına gelirsek, kıta Avrupa'sı pas organizasyonunu mükemmelleştirmenin yollarını ararken Sivasspor'da Bilica geriden 60 metrelik uzun top atıyor. Pehlivan Mehmet Yıldız topu kontrol edip Musa Aydın'la Kamanan'ın önüne bırakıyor, onlar da ya diğerine servis yapıyorlar ya da kaleyi görüyorlar, bütün hücum planı bu. Takımın 4-2-4 gibi oynadığına aldanmayın, gerideki dörtlüyle önlerindeki ikilinin hücuma katkısı çok az. Yunanistan'ın 2004'teki bağnaz futboluyla kazandığı şampiyonluk takımlarımızı olumsuz etkilemişti. Şimdi de Sivasspor'u model alıp topu tepme dönemi başlarsa yandık demektir. Burada göz ardı etmememiz gereken birkaç faktör de var. Bilica, oyun kurabilen bir stoperin tek başına takımına ne kadar katkı sağlayabileceğini ve stoperin defansı orta sahaya yaklaştırmasının, rakibe alan daraltmada ne kadar önemli olduğunun derslerini veriyor. Aynı hocayla devam eden, iskeleti korunan, fizik olarak güçlü bir takım mantıklı takviyelerle şampiyonluğa oynayabiliyor.

Kaldı üç maç. Aragones, Guiza, Aurelio, Adnan Sezgin, Lincoln, Mustafa Denizli, Yusuf, Ersun Yanal derken Sivasspor aradan sıyrılır mı bilmem. Ama eski usul Türk filmleri tadında servis edilmeye çalışılan bu hikayede ne yazık ki "İnek Şaban" saflığını, Münir Özkul babacanlığını ben hissedemiyorum.

Hiç yorum yok: