15 Ağustos 2009 Cumartesi

bir yorum


"Okurumuzun yorumunu ana sayfadan paylaşalım" [Göderen, Halk]

Ücretsiz maç yayını tribündeki bilet insafsızlığına bir çözüm de olabilir, 55 tl olur 45 tl, 35 olur 25 tl...

Gerçekten ücretsiz maç yayını yapılacaksa, endüstriyel futbol dediğimiz şeye asıl çomağı bu hamle sokar, tabi bu hamleyi yapanlar bilinçli olarak bunu yapmıyor, bu ihaleye giriyorlarsa bir koyup on alabilecekleri için giriyorlardır.
Yani şöyle bir labarotuvarcı düşünce olamaz; maçları ücretsiz yapmayalım yoksa tribünler zenginlere kalır!
Burada da tribüne giden bütün orta-alt otomatikman maddi çıkarı gözetir sonucuna varıyorum ben.
Yalnız kazın ayağı öyle değil!
Ve ezcümle:takım sevgisi, eğer onu gerçekten seviyorsan, rasyonel bir şey değil. o abilerimiz , biz takımızı staddan, rakiplerimizi tv'den rahatça izleyebiliriz.
stop.

bilet, tribün ve ötelenen taraftar


Fenerbahçe Sivas maçının kale arkasını 55 tl olarak açıklamış. (mevzu Fener değil burada, tribünün gerçek sahiplerinin mekanlarından uzaklaştırılma operasyonlarıdır derdimiz...)Yazı ile elli beş.
Eski parayla 55 milyon.
Yan masraflar, ikinci ve üçüncü kişiler hariç...
Bu yeni futbol düzeninde öteden beri hesaplanan bir gelişme.
Parası olmayan stada giremeyecek.
Çünkü parasız adam kaybedecek hiçbir şeyi olamayan adamdır ve böyle adamlar nezih tribünlerin huzurunu fena halde kaçırır.
Olayları da hep Allahsız parasızlar çıkarır.

Belli bir gelirin altında parayla hayatını sürdüren taraftarların maça gelmemesi için bilet fiyatlarının artırılmasını 2-3 yıl önce ilk gündeme getirenlerden biri FB'nin eski yöneticilerinden Kemal Dinçer denendi... sonra bu sene başlarında benzer açıklamalar Faik Gürses'ten gelmişti.
Yani alçaklığın evrensel tarihi futbolda da pek ala yazılabiliyor bu çerçevede.
Sahibinin sesi öncü birlikler bir kamuoyu oluşturur, sonra icraatlar başlar.

Bir dedikoduya göre trt/telekom ortaklığı süper lig maçlarını ücretsiz yayımlayacak. E, geriye ne kaldı?
Tribünlere -huzuru kaçıracak herhangi bir parasız pulsuz olmadan- keyifle yayılan ve hareketleri ve golleri asilce alkışlayan, herhangi bir taşkınlık çıkarmayı lugatlerinde bile barındırmayan zengin seyirci...
Ne diyelim... Her şey gönlünüzce olsun...

10 Ağustos 2009 Pazartesi

sual edelim


Hak mıdır bu?
Ali Yavaş, Zafer Koç derken şimdi de Fatih İbradı. Devrim her zaman mı kendi çocuklarını yer? Arda Turan, Uğur Uçar’dan Serdar Eylik ve Emre Çolak’a uzanan köprünün mimarlarına yapılanlar reva mıdır? Hollanda’dan gelecek altyapı hocalarıyla ‘bizim çocukların’ kuracağı ekip daha sağlıklı olmaz mıydı? Peki Fenerbahçe’nin üç sene önce altyapının başına getirdiği Hollandalıların, ülke futbol gerçeklerinden bihaber oldukları için sene sonunda gönderildiklerini hatırlar mısınız?

Ya futbolumuzun Muhsin Bey’i Cevat Güler? Adnan Sezgin bir kuru plaketle Cevat Baba’yı gönderince iki yıl önceki şampiyonluğun kendine yazılacağını mı zannediyor? Yöneticilik, kişiliğini bile araştırmadan Lincoln’e 20 milyon avro harcamak mıdır yoksa borç içindeki kulübün özkaynaklarına sarılıp Emre Çolak’lar yetiştirmeyi planlamak mıdır?

Uyuşuk doğalar sadece fanatikleştirmek suretiyle coşturulabilir diyen Nietzsche’yi anti-hümanist çizgide yorumlayan Hitler koskoca Alman ulusunu kandırıp, dünyayı kasıp kavurmuştu.

İlk salvoları Mehmet Topuz’la Beşiktaş’a, Arda Turan’la Galatasaray’a atarak Fenerbahçe taraftarını kendine aşık eden Aziz Yıldırım üç yıl üst üste şampiyonluk için ligimizi yangın yerine çevirir mi? Taraftarlar Aziz Başkan’a “hep destek tam destek” diyerek kendi geleceklerini de torpilliyorlar, acaba farkındalar mı? Daum’u getirmek ne demektir? Takımın başında ‘futbolumuzun büyülü feneri’Aykut Kocaman olsaydı ve “hedefimiz lig şampiyonluğu Avrupa’yı sallamıyoruz” deseydi o koltukta kaç gün daha kalabilirdi?

İçiniz sızlamadı mı 18 yaşındaki Furkan antrenman maçları dışında ilk defa sarı-lacivertli formayla bir gol atıp sevindi diye kameraların karşısında yerden yere vuran adam, kampa üç hafta geç katılan Alex ve Guiza’yı çifte telliyle karşılayınca? Adaletin olmadığı yerde dayanışma, dayanışmanın olmadığı yerde takım başarısından bahsedilebilir mi? İsveçli yönetmen Ingmar Bergman “korku korkulanı gerçek kılar” derken haklıysa, genç ve yerli oyunculardan hoşlanmayan (Daum döneminden Semih ve Servet Çetin’i hatırlayan var mı?) ve Avrupa’da başarı çıtası Honved’i elemek olan bir hocayla ‘Dünya Takımı’ olabilir misiniz? Fenerbahçeliler üç yıl sonra kendilerini nerede görüyorlar?