5 Temmuz 2010 Pazartesi

Dünya Kupasından Kısa Kısa

Dünya Kupası'nın ilk maçlar pek keyif vermese de sonradan sonraya fena sardık. Grupların özellikle son maçlarıyla beraber iyice kupanın havasına girdik diyebiliriz. Artık son dört: Hollanda, Almanya, İspanya, Uruguay.

* Kupa % 75 Avrupa'da kalacak.
* Uruguay'ın son dörde kalan takımlar içerisinde en zayıfı olarak gözükmesi yüzdeyi biraz daha Avrupa lehinde belirginleştiriyor.
* Son iki maçta 8 gol atıp, Arjantin ve İngiltere gibi futbolda söz sahibi iki ülkeyi saf dışı bırakan Almanya'yı mutlak favori olarak göstermeye başladı değerli otoritelerimiz.
* Oysaki daha düne kadar favori Brezilya, Almanya-Arjantin maçından önceye kadar da favori Arjantin'di onlara göre.
* Almanya yarı finalde kaybederse onların favorisi bu sefer de İspanyollar olur tabi ki. :)


Futbolun savunma yanı benim için her zaman daha bir ön planda olmuştur. Savunma ağırlıklı takımlar rakipleri karşısında hep favorim olmuştur. Bu anlamda Dünya'nın en iyi savunmasını yaptığına inandığım İtalyanlar katıldıkları her turnuvada benim mutlak favorimdir. İtalya'nın erken vedasına üzüldüm ancak hangi kadroyla girerlerse girsinler 2014'de benim favorim yine İTALYA olacaktır. 2014'de herşey çok farklı olacak. İnanıyorum. :)

Bundan sonra ne olur;

* Almanya-İspanya: Her şey olur bu maçta. İspanya'nın ite kaka yürümesi, Almanya'nın silip süpürüp yarı finale koşması mesele değil. Tüm ibrelerin Almanya'ya döndüğü şu anda İspanyolların daha rahat, Almanların stresli olacağını düşünürsek ben İspanya burun farkıyla önde diyorum. Almanya çok turnuvada finali görmüştür, kupayı almıştır. Ancak hatırladığım son 6–7 turnuvada Almanya hiç favori gösterilmedi. Bugün son dörtte yüzde 70–80 oranında favori gösterilmeleri onları strese sokacaktır diye düşünüyorum.

* Uruguay-Hollanda: Lugano'nun sakatlığının devamını düşünürsek ve Suarez'in cezasını da hesaplarsak Uruguay için işler biraz zor gibi. Takım savunmasını çok iyi yapan ve etkili hücum oyuncularıyla skora gitmeyi başaran Portakallar, Robben ve Schnieder ile maçı kopartacaktır diye düşünüyorum.


Son olarak Ömer Üründül'den kurtulacağımız günü iple çekiyorum! Yüzde yüz doğru söylediği şeyler olsa bile artık ön yargıyla yaklaşıyorum! Fena triplerdeyim. Vuvuzelayı Ömer abiye tercih eder durumdayım!-ki bu tercihi yapanların sayısının oldukça fazla olduğunu düşünüyorum.-

Şenol Yıldızdoğan

4 Temmuz 2010 Pazar

sendikalaşmak


Futbol kulüplerini yaşatmak ekonomik yönden mutlaka zordur. Bunu için de kulüpler birtakım önlemler almaktadır. Bu önlemler de dünyanın ekonomik seyrüseferine göre şekillenir. Doğaldır. Kulüpleri yönetenler var olan koşullar içinde mücadele ederler. Belki çok hoşlanmasalar da borsayla, telefoncularla, bankacılarla işbirliği yaparlar. Tabi bunların sonuçlarını da zaman gösterecektir. İyi veya kötü…

* FİFA, UEFA genelde;
* federasyonlar ve kulüp birlikleri özelde birtakım kararlarla
* futbol takımlarına ve kapitaline ayarlar verirler.
* Çünkü eninde sonunda bir gelir gider hesabı vardır ortada.
* Dolanan milyonlarca liralar vardır.
* Bunların kurumsal düzeyde
* ve yasalar çerçevesinde hesabının verilmesi söz konusudur.
* Maddi anlamda kaçağa göçeğe çok müsait alanlar yaratmaktadır futbolun maddi sahaları.
* Özellikle belediyeler üzerinden kaçırılan paranın haddi hesabı yoktur. Biliyorsunuz...
* Sebep budur ki kontrol ve otokontrol şarttır.

1.Lig Kulüpler Birliği bazı kararlar almıştır. Bunu içinde transfer bedelleri, prim sistemi ve menajerler görüşülüp tartışılmış. Kulüpler, kendi varlıklarının devamı için elzem gördükleri noktalara neşteri vurmuştur. Bakınca bu kararlardan önce futbolcuların sonra menajerlerin görece bir maddi kayba uğrayacakları görülmektedir. Tartışılacaktır. (Şu menajerlik müessesesi de ayrı bir yazının konusudur.)

Futbolcular bu işe ne diyecektir, merak ediyorum. Kulüpler neler verebileceklerini açıkça belirtmiştir. 250 binden fazla transfer ücreti yok, prim yok maç başı var, aracılara filan para yok, diyorlar. Başka neler konuşulmuş bilmiyorum.

* Futbolcular da bir şey diyecektir bunu karşılığında.
* Mesela, 250 az, diyen olacaktır.
* Kritik maçlarda prim isteriz yoksa arıza çıkarırız, iması olacaktır.
* Belki, varsayım üzerinde konuşuyorum.
* Veya itiraz etmeyecekler,
* ama sözler zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirilsin diyeceklerdir.

Konumuz futbolsa, bana göre Adanaspor’un çıkarları ve geleceği birçok şeyden önemlidir. Örneğin gerçekte ne yaptıklarını bilmediğim menajerlerin cebine gidecek paranın kulüp kasasında (veya futbolcunun kendisinde) olması doğru olandır, derim.

Şunu da belirtmeden yazıyı bitiremem ama. Futbolcu bir görüş bildirecektir. Bunu nasıl yapacaktır peki? Tekilden mi? Topluca mı? Her durumda başları belaya girer bence. Çünkü örgütsüz her girişim bir başıbozukluk olarak etiketlenecektir. Hele ülkemizde, adamı cop manyağı yaparlar: )) Görüş bildiren futbolcu takımlar için olası bir el bombası olacaktır. Böyle isimleri kulüpler transfer etmek istemeyecektir. Onlar, nifak tohumlarını serpenler olarak algılanacaktır.

* Peki, çözüm nedir?
* Sendikalaşmadır.
* Acilen.
* Futbolcu da kendi haklarını en doğru ve en güvenli bir biçimde ancak bu yolla arayabilir.
* Çünkü karşılarında her zaman
* doğru düzgün yöneticiler, başkanlar, hocalar olmayacaktır.
* Menajerler de zaten menajerdir.
* Bu işin sakatlığı, emekliliği vardır
* ve de eski birçok futbolcunu ekonomik anlamda ne zor bir hayat yaşadığı da ortadadır.

Evet, kulüpler yaşayacaktır; ama futbolun asıl öğesi olan futbolcular da yaşayacaktır ve futbol hayatlarını, sonrasını güvence altına almak için kendilerine bir kapı açacaklardır. Böyle bir yapılanma hem kulüpleri hem de futbolcuları yasal, sağlam, hakkaniyetli bir platformda buluşturmuş olacaktır.

Futbolun istikbali içindir sendikalaşmak…

tamamen duygusal

Mesut Özil ve TRT Yorumcuları


Fırsat oldu Almanya Arjantin maçını izledim. TRT yorumcularının garip yorumları eşliğinde. Adamlar Arjantin’i konuşmak için çırpındılar adeta. Ne zaman Almanya ikinci golü attı döndüler Almanya’yı konuşmaya başladılar. Bunları ana hatlarıyla söylüyorum. Nasıl bu kadar keyfi yorumlar oluyor devlet televizyonun yayınlarında, anlamak mümkün değil.

İşin en hazin yanı saplantılı bir biçimde Mesut Özil muhipliği. Bunlar sevince tam seviyor. Fenerli Semih’e de tutkuyla sarılıyorlardı yorumlarında. Arkadaş sohbetlerinde olur da resmi televizyonda biraz garip kaçıyor.

Şu maçta, izlemişsinizdir, Mesut 2-0’a kadar takıma gram fayda sağlamadan top oynadı. 67. dakikaya kadar konuk oyuncuydu. Alman oyuncular dişiyle tırnağıyla savaşırken Mesut kayıplardaydı. 2-0’dan sonra rakip gevremişken Mesut bir iki göründü, ama TRT yorumcuları coştu. Hele son golde Klose Mesut’un pasıyla golü atınca hazretler adeta “dellendi”. Hatta şöyle bir laf geldi oradan; Mesut pastan fazlasını yaptı Klose’ye gol attı. Tamam, canlı yayındır, dil sürçmesi doğaldır, ama canım el insaf. Biraz nesnellik lazım size de…

Bir de bu “Maldonado tarzlı Mesut” dünya yıldızı adayıysa Arda, Emre ne oluyor, ki Almanların diğer oyuncuları… O da ayrı bir soru…
Hamasetin bu kadarı…