12 Haziran 2009 Cuma

kesişen yollar



“Ancelotti ile yollarını ayıran Milan, teknik direktörlük için eski oyuncusu Leonardo ile anlaştı”.

Southgate, Guardiola ve Klinsmann ile başlayıp Shearer ile devam eden genç, tecrübesiz ‘bizim çocuk’ modelinde son halka Leonardo oldu. Hafta içinde Cantona’nın yaptığı “teknik direktörlük için Manchester United’ı düşünüyorum” açıklaması da tazeliğini koruyor. Zidane da Real Madrid genç takımında teknik adamlığa başlayacaktı. Juande Ramos sonrası Real Madrid’de birinci adamlığa geçeceğine isteyenle bahse girerim.

Bir tarafta vaktiyle en çok keyif aldığım takım olan üç kupalı Barcelona ve Guardiola, diğer tarafta Bayern Münih’ten kovulduğunu bildiğim tek isim olan Klinsmann, takımlarını küme düşüren Shearer ve Southgate.

Klinsmann, Shearer ve Southgate hiçbir yerde pişmeden, kimsenin yardımcılığını yapmadan direkt takımın başına geçince kulüp yapılarını çok iyi bilmelerine, ülke futbol anlayışına hakim olmalarına rağmen sonuç hüsran oldu. Aynı durum Milan-Leonardo çifti için de geçerli olacak. Guardiola ise yirmi senedir aynı futbolu oynayan takımın başına aynı kulübün B takımını iki yıl çalıştırdıktan sonra geldi. Ne olursa olsun futbolcuyla iletişimi, taktik anlayış çerçevesinde hangi antrenmanları programlaması gerektiğini iki yılda belli bir düzeye çekmiştir. Kendisi halen de öğrenme düzeyinde, çok fazla mutlak futbol doğruları olduğunu ya da küme düşmemeye oynayacak bir takımda başarılı olacağını sanmıyorum. Yarı finaldeki Chelsea karşısındaki berbat oyunun sebebinin dört oyuncunun bölgesini değiştirmek olduğunu anladı, ki finalde sadece Yaya Toure’yi defansa çekmişti. Tabii ders almanın değil ders vermenin kutsandığı ülkemizde bu anlayış nasıl yorumlanır bilemem.

Futbolun bir alışkanlık oyunu olduğunu, teknik direktörlükteki en son hünerin de maç sırasında yapılan oyuncu değişiklikleri ve taktiksel değişiklikler olduğu düşüncesindeyim. Bu bağlamda da son Şampiyonlar Ligi finalinde oyuncu değişikliğiyle orta sahasını zayıflattığını düşündüğüm Ferguson ne olursa olsun son on yılın en önemli teknik direktörüdür. Gittikçe topa sahip olup çabuk pas trafiğine dönen futbolda ne Wenger, ne Guardiola, ne de Benitez’in mağlup duruma düştüklerinde ‘kısa pas olmadı, uzun topları deneyelim, bir de oyuna pivot alırsak bu iş tamamdır’ dediğini duymadım.

UEFA Kupası finalinde Lucescu defansı orta sahaya yaklaştırdı, orta sahadaki beş adamla ısrarla pas yapıp, çapraz toplarla açıkları ve tek forvetini kaçırmaya çalıştı. Shakhtar oyunun hakimiydi ama maçı ancak uzatmalarda koparabildiler. Werder Bremen’e top yüzü göstermeden aldıkları maç sonrası beş yıldır aynı oyunu oynamaya çalıştıklarını, meyvesini de bu yıl aldıklarını söyledi. (Galatasaray’da niye oyunu karşı alana yıkamıyordu sorusunun cevabı ise Jardel gibi ağır bir oyuncuyla hücum futbolu oynamanın imkansızlığında yatıyordu.)

Aragones’i çok eleştirsek de “pas organizasyonunun oturması için en az altı aya ihtiyaç var” cümlesine katılmamak mümkün değil. Teknik direktör futbol aklı anlayışına sahip olmalıdır, yetiştirici olmalıdır, altyapı hocalarıyla sürekli iletişim halinde olmalıdır. Teknik direktörlük maç içi anlık düşünce ve kurgu sanatı olsaydı bir kondisyoner ve Rıdvan Dilmen’le her şey çok kolay olurdu.

Kulüp yapısını bilen, kulüpte yetişmiş genç teknik adam ve oyun içi istikrardan Fenerbahçe’ye gelirsek. Topa sahip olma, ayağa kısa pas çabuk hücum oyununu mükemmele yakın oynatan Aykut Kocaman yanı başlarında. Genç yaşına rağmen tecrübe sahibi. Ülke futbol yapısını ve Avrupa futbolunu biliyor. Taraftarın sevgilisi. Genç oyuncuları nasıl yetiştirdiğini görmek için Özer Hurmacı bile yeterli bir örnek değil miydi? Ankaraspor’un yirmi bin kişilik taraftarı olsa bir de Melih Gökçek başka gezegende olsa Ankaraspor şampiyon olabilirdi (bkz. Ligin ilk yarısındaki Beşiktaş –Ankaraspor maçı.) Yıldırım Demirören’le dalga konusu haline gelen Beşiktaş’a tekrar saygınlığını kazandıran Mustafa Denizli’nin yaptığının daha fazlasını, Aziz Yıldırım yüzünden en antipatik takım haline gelmiş Fenerbahçe’de gerçekleştirebilir. Bütün bu olumlu özelliklerin önündeki tek engel Aykut Kocaman’ın kişilikli bir insan olması. ‘Fenerbahçe eşittir benim’ yaklaşımındaki Aziz Yıldırım böyle karakterli birini çevresinde görmek ister mi orası da soru işareti…