28 Mayıs 2009 Perşembe

kerimoğlu


"İkinci yarının 65. dakikasında oyuna giren temsilcimiz Tugay Kerimoğlu orta sahada takımını yönlendiren isim olurken Blackburn galibiyet gollerini son dakikalarda buldu..."

Benim hatırladığım Jupp Derwall'in futbol devriminin Mustafa Denizli ile devam ettiğiydi. Şampiyon Kulüpler Kupası'nda yarı final oynayan takımda ön planda değildin. 2 sene sonra Prekazi, Tanju, Cüneyt, Metin yoktu ama sen vardın. Çeyrek finalde Werder Bremen'e değil de kara takılan takımın beyniydin. Werder Bremen de o sene Avrupa'da kupayı kaldırıyordu. Sonra ak saçlı bilge Feldkamp günleri başladı. Oyun kurucu, önlibero, sol bek, libero oynadın. Eintracht Frankfurt maçından sonra sen Falco'yla dans ederken biz evde çıldırıyorduk. İlk defa bir Türk takımı bir Alman takımını eliyordu. Son 70 dakikasını 9 kişi oynadığınız Trabzon maçı, 4-1'lik F.Bahçe maçı ve bir senede gelen 4 kupa. Müthiş bir seneydi. En unutulmaz an ise senin Kadıköy'de çaprazdan çatala astığındı. O takım bir sene sonra Old Trafford'a çıktığında "herkes fark yemesek bari" derken yüzündeki ifadeyi hatırlıyorum (Mel Gibson, "Braveheart" filmini çekmeden önce o maçı izlemiş olacak ki senin bakışını bu filmde taklit etmişti). İki hafta sonra Ali Sami Yen'deki maçtan sonra sen omuzlarda, bizler evde sevinçten ağlıyorduk…

Özel bir çalımın vardı, sonraları Ronaldinho ve Ronaldo'nun geliştirdiği. Ben de çok çalışmıştım ama sadece bir defa istediğim gibi yapabilmiştim, C sınıfıyla yaptığımız maçta. Topu defansın üstüne doğru sürerken sağ ayakla topa dokunur gibi yapıp, dokunmadan üstünden geçirip, sol ayakla sol çapraza çekip defans oyuncusunu yere yatırdıktan sonra Tolga'yı kaleciyle karşı karşıya bırakmıştım, okulun en güzel kızı oradan geçerken…

Halen Pirlo'ları, Fabregas'ları izlerken, senin onlardan daha yetenekli olduğunu düşündükçe içim cız ediyor. Saatlerce tartışırdık en iyi hanginiz diye. Sergen mi, sen mi? Anlayana en iyi cevabı zaman verecekti.

Oyunun sadece tek yönünü oynayanları baş tacı edip seni yok sayanlar, geçen hafta İspanya maçlarında Xavi ve Xabi Alonso'yu gördüklerinde pişman olmuşlar mıdır bilemem ammaa, "Sergen dünyanın her takımında oynar", "Kemalettin, Tugay'dan daha faydalı" deyip futbol anlayışımızı gerilere götüren Erman Toroğlu'gilleri affetmeyeceğim.

Sonrasında buruk bir ayrılıktı yaşanan. Hertha Berlin maçında ‘ayda yürüyüş' dansıyla aramızdan ayrıldın. Ağır olduğun gerekçesiyle seni oynatmayan Fatih Terim, Petre'lerden, Cihan'lardan hatta (Şampiyonlar Ligi'ndeki Brugge maçında) Mehmet Polat'tan orta saha çabukluğu umacaktı, heyhat.

Geriye dönüp bakınca dokuz yıl oldu Adadasın. Arada Brezilya maçıyla milli formayı bıraktın ki, 2002'deki dünya üçüncülüğünün de mimarlarındandın.

Biz seni özlesek de düşününce iyiki gitmişsin. Burada kalsan on defa futbolu bıraktırmıştık. Orada Blackburn taraftarı seni Shearer'la kıyaslıyor. İki sene önce de hocan Hughes "Tugay neyse ki 37 yaşında, 27 yaşında olsa Barcelona'da oynardı" demişti. 39 yaşında Premier League'de oynayacak ikinci bir orta saha oyuncusu çıkar mı? Zannetmem ama umarım bir gün hoca olarak geri dönersin de futbol aklımızı, çıtamızı yukarılara taşırsın. (Belki haberin yoktur, hücum futbolunun öncüsü Mustafa Denizli bile Yusuf Şimşek, Gökhan Zan, İbrahim Üzülmez gibi, Avrupa futbolunda yeri olmayanlarla şampiyonluğa koşuyor, gerisini sen düşün.)

Hiç yorum yok: