6 Mayıs 2009 Çarşamba

futbol ve gerilim


Hangi “Rocky”, “Rambo” veya Van Damme filmini seyretsem kahraman haksızlığa uğrar, sonra içindeki ışığı keşfeder, gaza gelir ve ne kadar düşmanı varsa pata küte dövüp kötüleri alt eder. Bazen gözleri görmez, bazen bombalara karşı elinde sadece bıçağı vardır, ama olsun. İnandıktan, hırslandıktan sonra gerisi ayrıntıdır. Filmlerin hayatımızdaki izdüşümü ise sanki biraz farklıydı.

1996-1997 Fenerbahçe

“Ali Şen başkan Fenerbahçe şampiyon” günleridir. “Oğuz-Aykut çetesi” gönderilmiş herkes rahat etmiştir!!! Lazaroni’nin takımı G.Saray’ı Ali Sami Yen’de 4-0 yenmiştir. Ne hikmetse Kostadinov eksenli 3 yabancı - 4 yabancı ikilemi başlar. Ali Şen sinirlenir ve yumruğunu masaya vurur. “Kostadinov’a izin vermeyen F.Bahçe düşmanı federasyon gidecektir.”

Sonuç: Sarı-lacivertliler şampiyon olamaz. 4 yıl sürecek olan G.Saray saltanatı başlamıştır.

G.Saray - Chelsea

İlk maçta Taffarel kırmızı kart görmüştür. 10 kişi kalan takım asil bir mücadelenin sonunda Stanford Bridge’te 1-0 kaybetmiştir. Rövanş bir hafta sonra Sami Yen cehennemindedir. Aşırı motive olmuş oyuncuların yüzlerindeki ifadeden korktuğumu halen hatırlarım.

Sonuç: Zola –Flo işbirliği ve 5-0. Chelsea depremine sinirlenen Terim yumruğunu masaya vurur. Bursa’ya takımın çoğu götürülmez. Yedek ağırlıklı kadro timsahlarla berabere kalınca, as takım Hertha’ya ve Milan’a karşı tekrar sahne alır ve sahaya stresten, gerilimden uzak çıkan takım üst üste iki galibiyetle UEFA kupasına açılan kapıyı aralar.

Beşiktaş - Samsun


5 Kırmızı kartla tarihin en iyi Beşiktaş’ı duman olur. Sinan Engin sahne alır. “Kartalın hakkını kimse yiyemez, Cem Papila hakemliği bırakmalıdır. Yapılan, federasyonun yanına kalmayacaktır.” Yumruk masaya vurulmuştur artık.

Sonuç: 11 puan farkla lider takım 5 yıldır şampiyonluğa hasret. Unutmadan Yıldırım Demirören’in de başkanlığa gelmesiyle oluşan başarısızlıkta tüm suçlu Beşiktaş düşmanı hakemler diyelim de, o zaman Del Bosque, Rıza Çalımbay, Tigana ve Ertuğrul Sağlam niye gitti. 2 milyon avroya transfer edilen Gordon Schildenfeld seneye takıma dönünce hangi yabancının sözleşmesi, tazminatı verilerek feshedilecek? Aklım ermedi bir türlü.

Türkiye - İsviçre

Yakın tarihimizin en karanlık sayfası. Başrolde yine imparatorumuz ve askerleri. İsviçre’deki maçtan sonra günlerini göstermenin zamanı gelmişti. Havaalanından itibaren başlayan psikolojik savaş, otelde, otobanlarda ve sahada devam etti. Beyefendilik abidesi Mehmet Özdilek bile ortamdan etkilenip kılıçlarını kuşanmıştı.

Sonuç: 4. golü atmamıza ve bitiş düdüğüne 10 dakika kala, “Braveheart” Tuncay’ın bile sinirleri iflas etmiş, oyuncularımız havlu atmıştı. “Vizyonu ve karizması olmayan” Şenol Güneş ile bir önceki kupada Dünya 3.’lüğüne uzanan Türkiye, Dünya Kupası’na katılamadı. Neyse ki Mehmet Özdilek’i tekrar kazanabildik.

Ve bugün

Bugüne gelirsek ikinci döneme kötü bir başlangıç yapan G.Saray’lı yöneticiler de “artık yeter” dediler ve masaya yumruğu vurdular. “Gerekirse CAS’a gidilecek, federasyonu kimin yönetmediğini biliyoruz…”

Sonuç: Geçen senenin şampiyon takımı, Milan Baros, Fernando Meira, Harry Kewell takviyesine rağmen, liderin 5 puan gerisinde. Bu arada Baros’un futbolu hentbolle birleştirme çabaları da tam gaz devam ediyor.

NOT: Futbolumuzda gerilimin yakın ve kısa tarihi başlığının altında ağırlıklı olarak İstanbul dükalığı ve milli takımdan bahsetmiş olmamın vicdani rahatsızlığıyla, spor medyasında diğer takımlara çok az yer verilmesinin üzerimde bıraktığı etkinin okur nezdinde göz önünde bulundurulması dileğiyle…

Hiç yorum yok: