20 Mayıs 2009 Çarşamba

adam ve iş meselesi


Gözbebeğimizdi. Deportivo’dan 30 milyon avroya geldiğinde bu para çok değil mi demiştik, ama dünyanın en iyi oyuncusu seçilmesi için üç yıl yetmişti. Ronaldo’yu da unutturmuştu. Kadife eldivende tuttuğumuz eşsiz bir elmastı. Ammmaaa…. Kendi istatistikleri zirve yaparken Barcelona’mız Şampiyonlar Ligi’ne kaldığı için bayram eden bir kulübe dönüşmeye başlamıştı. Derken Cruyff çıktı ve “ Barcelona, Rivalcelona oldu... Barcelona’nın önündeki en büyük engel Rivaldo’dur” dedi. Acaba yaşlanmış mıydı? Yoksa ilk defa bir oyuncu kendisinden daha çok ilgi gördüğü için kıskançlık mı baskın gelmişti? Peki Brezilyalı ne yapıyordu? Takımın kendisine en çok ihtiyaç duyduğu dönemde Brezilya’dan iki hafta geç geliyor, oynadığı bölge konusunda Van Gaal ile tartışıyor, beğenmediği hocayı gönderiyordu. Kupasız geçen son üç yılı değerlendiren yönetim tarihi bir karar aldı: “Sözleşmesi devam eden oyuncumuz Rivaldo serbest bırakılmıştır. Bonservis ücreti istenmeyecektir.”
_______________________
Post-Rivaldo dönemi ve üç yılda iki La Liga, bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu. Cruyff yine haklı çıkmıştı. Brezilyalı ise Milan’da kadroya girmekte zorlandı, kendisini Yunanistan’da buldu. Oradan da Özbekistan’a gitmiş. Zico, oraya gitmese haberimiz bile olmayacaktı.

Rijkaard yönetiminde kurulan takım PSG’den Ronaldinho’yu getirmişti biraz olaylı şekilde. Olağanüstü yetenekli dişlek, hocası Fernandez’le takışmıştı ya neyse, sorunlar tatlıya bağlanırdı nasıl olsa. Bağlandı da. Barça Ronaldinho’yla büyürken, Ronaldinho da Barça ile büyüyordu. Milan, Chelsea, Real Madrid maçları derken Romario, Ronaldo ve Rivaldo’dan sonra ‘R’ li bir oyuncumuz daha dünyanın en iyisi seçilmişti. Derkeeenn…
____________________________
Reklam filmleri, gece alemleri, kilo artışı. Antrenmanlar aksamaya başlamıştı. Üzerine Eto’o ile girilen ego savaşı, ırkçılık mücadelesinde arkadaşını yalnız bırakışı ve Rijkaard ile girilen tartışmalar son iki yılın kupasız kapanmasına yol açtı. Ronaldinho da her şeyin ve herkesin üstündeyim hastalığına kapılmıştı. Yönetim bir kez daha devreye girdi ve Kaka’ya 150 milyon avroların önerildiği bir dönemde Brezilyalıyı 18 milyon avro gibi bir paraya Milan’a gönderdi. Post-Ronaldinho dönemindeyse Barça ligin ve Şampiyonlar Ligi’nin en büyük favorisi.
________________________________
Birkaç örnek daha verirsek:

Fenerbahçe maçında gol attıktan sonra şortun içinde tombala çeken tribünlerin sevgilisi Pascal’ı gönderen Kartal lig sonunda kupayı kaldırıyordu.

Şımaran Owen’ı Real’e veren Liverpool iki Şampiyonlar Ligi finali oynuyordu.
_____________________________
Ve asıl meselemize gelirsek:

Adam derken duraksadığım bir adam koskoca Galatasaray kulübüyle dalga geçiyor. Tanju, Kosecki, Ilie, Van Gobbel, Felipe, Ribery derken bir sürü sıkıntı yaratan veya kulüple sıkıntı yaşayan futbolcu geldi geçti. Kim haklı kim haksız ayrıntısına da girmiyorum ama hiçbiri takımı aşağılamaya çalışmamıştı. Hiçbiri takım arkadaşlarının emeğiyle ve onuruyla oynamamış, taraftarın sevgisini günlük egosunun mezesi haline getirmemişti. O formayı bir dönem Metin Oktay’ın, Hagi’nin giydiğini düşünmek bile içimizi acıtıyor. Hiç değilse onların anısına G.Saray yönetiminin adını bile anmak istemediğim adamı göndermesi dileğiyle.

Hiç yorum yok: