8 Şubat 2009 Pazar

3N 1 T (dördüncü yazı)


Nasıl Taraftar?
Bu alt başlıkta yine aynı değerler akla geliyor; fedakârlık, kötü günde de sevmek, hep destek, takımı ille de başarısı için sevmemek, falan filan. Sakız ettik… Bildiğiniz laflar. Yani takım aşkı büyük ölçüde “platonik” olan…
Hayatımız baştan sona öznelliklerle doludur. Öyle de olmak zorundadır. Çünkü her insanın bir düşünme, analiz etme, tercih yapma becerisi vardır (reflekslerle de olsa)… Bu da öyle olmak zorundadır, değil mi? ( İradesini –siyasette gördüğümüz gibi- iki torba kömüre pazarlayanlara sözümüz yok!) Durum böyleyken “nasıl taraftar”ın cevabını vermek, buradan bir profil çıkarmak yine öznel bir iş oluyor. Ne diyelim şimdi burada? İdeal olan hangisi?
*çekirdek çinten ve sadece maçını izleyen taraftar mı,
*ne olursa olsun vaziyet, arada hakeme sövmek için bulunan taraftar mı
*rakip takımın maneviyatını bozmak için ter döken taraftar mı
*takımı her haliyle kabul eden taraftar mı
*takım galipken bile ondan hoşnut olamayan taraftar mı
*daha üçüncü dakikada kendi takımına sinkafı basan taraftar mı
*yönetimin taraftarı mı
*yalnızca başarılarla tatmin olan taraftar mı?

Şöyle toparlayabiliriz, galiba; alın bir insanı okulda, evde, işte, rakı masasında, seyahatte, kahvede kâğıt oynarken tahlil edin, şöyle bir resmini çekin, tribüne kopyalayıp yapıştırın ortaya aynı suret çıkacaktır. Bu da o ülkenin; o siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel koşulların, o şehrin, o eğitim niteliğinin insanı olacaktır. On bin kişilik bir tribünü bu anlamda tarzlara göre gruplandıracak olursak orada galiba yine on bin grup olacaktır. Veya böyle bir şey. Yani; “Taraftarın nasıllığı= Bireyin nasıllığı”

Hiç yorum yok: