10 Temmuz 2009 Cuma

hücum...futbolu...


F.Bahçe-Inter maçı sonrasıydı. “Ne oldu bilmiyorum ama Kezman ile Edu arasındaki mesafe 50 metreye indi ve Fenerbahçe tarihinin en görkemli oyunlarından birini sahneye koydu”. Futbol literatürümüze sevgili Ömer Üründül sayesinde ‘bloklar arası bağlantı’ olarak giren durumu Mehmet Demirkol daha sade şekilde yukarıdaki cümlelerle ifade ediyordu. Sonraları Zico’nun takımının başarısını anlatmak isteyen kim varsa lafa, en gerideki adamla en ilerideki adam arasındaki 50 metre, diyerek başlıyordu. “Şampiyonlar Ligi’nin şifresi: Ne olursa olsun yenilme” , “iki yönlü oyuncu”, ön libero yerine ‘çapa’ Mehmet Demirkol sonrası yazın dünyamızda daha sık kullanılır olmuştu.

Ben de dahil oyuna gönül verenlerin, kafa yoranların, takip ettiğini düşündüğüm yazar, geçtiğimiz günlerde köşesinde “Rijkaard’ı Rijkaard yapacak olan” başlıklı bir yazı yazdı, oyunun geleceğine dair. “Hız artık her şey... Ve bu yüzden artık klişeleşmiş maç yorumlarında kullandığımız cümleler süratle manasızlaşıyor. Misal rakibi ceza sahası çevresinde baskı altına almak artık o kadar da şart değil. Hatta belki de bazı seviyedeki takımlar için istenmeyen bir durum. Çünkü rakip alanda baskı kurmak sizin için daha dar alanlar ve rakip için daha geniş alanlar anlamına gelebiliyor. Bu durumda hızlı ve mesafeden bağımsız şekilde olumlu pas kullanabilenler için baskı yemek bir avantaj bile olabilir…Futbolun geleceği kontrataktır. Oyun artık böyle. Başka türlü bugünün oyunu içinde baş ve yardımcı aktör olma şansı yok.”

Aynı yazıda neo-kontratağın temsilcileri olarak Barcelona’yı, Manchester’ı, Chelsea’yi, Shakhtar’ı, Inter’i, Wolfsburg’u, Sivasspor’u sıralıyor, Bülent Uygun’un, Ersun Yanal’ın, Skibbe’nin, Aragones’in de bu anlayışın geçen seneki bayraktarları olduğunu belirtiyordu.

Şaşırdığım ve yazarın futbol aklımızda payı olduğunu zannettiğim için de üzüldüğüm bir yazıydı. Shakhtar kupa finalinde Werder Bremen’i rakip sahaya hapsedip, pas manyağı yapmış, ceza alanında çoğalamasa da seri çapraz paslarla boşluk yakalamak için çalışmıştı. Arsenal ve Barcelona her maçta aynı oyunu oynamaya çalışıyorlar: Rakip sahada seri ve hızlı tek topa dayalı pas oyunu. Manchester ve Liverpool da o kadar kısa pas olmasa da çapraz toplara dayalı pas organizasyonu peşindeler. Beş takımın da oyuncuları oyunun merkezini sürekli ileriye taşıyan, defans ikilisi defansı orta sahaya yaklaştıran ekipler. Forvetlerine bakarsak Eto’o, Rooney, Torres, Tevez, Adebayor. Çabuk, dar alanda deparı olan, sırtı kaleye dönük topla buluşup dönebilen, defans oyuncusuna şarj koyup mücadele eden, verkaça giren, Hakan Şükür ve van Hooijdonk gibi diğer forvetlere asist yapıp, çapraz koşularla alan yaratan, ama diğer taraftan da Owen, Holosko, Guiza ve Sercan gibi geniş alan bulunca rakip defansı perişan eden isimler.

Başka bir oyun mümkündür deyip pivotsuz futbola evet, ama bu takımlar pivotsuz oynuyor diye oyunu kendi alanlarında kabul edip kontratağa yattığını söylemek, Barcelona’nın hücum futbolunun değil de kontratak futbolunun bayraktarlığını yaptığını ileri sürmek tuhaf olmuyor mu?

Oyunun merkezini kendi sahamızda kabul edip, yakalayacağımız boş alanlarda hızlı forvetlerle sonuca gitmeye çalıştığımızı varsayalım. Karşı tarafta aynı düşünceyle sahaya çıkmışsa ne olacak o zaman? Savunma oyununu tercih eden takıma, kontratakla nasıl gol atılır? Hepsinden önemlisi böyle bir oyunu takımın taraftarı değilse kim izler? Bir de hücum anlayışıyla sahaya çıkan iki takımın servis edeceği lezzeti düşünün. 4-4’lük Milan-Liverpool maçının görselliğini unutabildik mi? Sırtı kaleye dönük oynayamayan, kontratağın dev ismi Shevchenko Chelsea’de niye kayboldu? Guiza İspanya’daki boş alanları bulamayınca sonuç ortada buna rağmen Fenerbahçe Daum’la kontaratağa dayalı oynarsa ligde nasıl başarılı olur (Avrupa’yı zaten düşünmüyor)? Mustafa Denizli forvetini Nihat-Holosko’dan oluşturursa İnönü’de ortanın üstü takımlara pozisyona girebilir mi?

Sayın Demirkol’un ‘kontratak öğretisini benimsemişti’ dediği Skibbe’den, Aragones’ten, Bülent Uygun’dan herhangi bir futbol hazzı alabildik mi? Ve oyundan alacağımız zevk her şeyden daha önemli değil mi

Hiç yorum yok: