24 Ocak 2009 Cumartesi

şiddet


“Sporda şiddet olaylarına saldırganlık dürtüsünü bastıramayan, denetlemeyen, günlük hayatında amaç ve beklentilerine ulaşamayan, yeterince sosyalleşmemiş; benlik, kimlik, kişilik bunalımı içinde gençlerin yol açtığı bilinmektedir.
Bu tip kişilik yapısında olan gençler, taraftarı oldukları takımla, takımın renkleriyle bütünleşir, özdeşleşirler. Tüm amaçlarını, beklentilerini takımın gücüne, üstünlüğüne, galip gelmesine bağlarlar. Taraftarı oldukları takımın fedailiğini yaparak toplumda yer ve rol kazandıklarına inanırlar. Tuttukları takımların uğruna, saldırganlığı ve şiddeti saygınlık simgesi olarak görürler. İçinde bulundukları alt kültürün, grubun, sosyal kesimin yarattığı boyun eğme, uyma, korkutma, sindirme, sosyal hızlanma ve riske girme gibi süreçlerin etkisi altında, saldırganlığı ve şiddeti, bağlı oldukları renklerin ortak değeri olarak benimserler. Diğer takımlara ve rakiplere aşırı bir düşmanlık besler ve kendilerini toplumdan soyutlarlar.

Sporda saldırganlık ve şiddet olaylarında kitle psikolojisinin rolü büyüktür. Tek başına hiçbir kötülüğü yapamayan kişi, kitle içindeyken her şeyi yapacak bir güçte olduğunu hisseder ve önüne gelen her engeli kolayca tahrip eder, yakar, yıkar(Doğan Moralı).
Örneğin; maçlardan önce, kulüp başkan ya da sözcüleri, karşı kulübe ve taraftarlarına yönelik sözlü saldırı ve kışkırtıcı davranışları, maç sırasında taraftarların gösteri ve tezahüratları, oyuncuların sert davranışları, amigoların kışkırtmaları, bilerek bilmeyerek hakemlerin hatalı sanılan kararları, tartışmalı durumlar, spor yazar ve yorumcularının taraflı, kırıcı, yanlış ve sert yorumları, özellikle özel televizyon kanallarının reyting uğruna federasyonu, hakemleri, kulüpleri suçlayan yayınları, sporda saldırgan davranışlara ve şiddet eylemlerine açık davetiye çıkartmaktadır (Köknel).

Hiç yorum yok: