23 Şubat 2011 Çarşamba

futbol ve siyaset


[Mersine gelen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Mersin İdman Yurdu Yönetim, Teknik heyeti ve futbolcularla bir araya geldi. Gül, "Mersini takip ediyorum. Böyle güzide kulüp Süper Lig'de olmalı" dedi..]

Haber özeti budur, devamı da var.
İsterseniz okumak için tıklayınız:Ajansspor

Siyasetin futbola karışması öteden beri aşina olduğumuz bir şey. Birçok takım bu tür siyasi müdahalelerden fena faydalandı, faydalanmaya devam ediyor, faydalanacak...
Trabzon, Eskişehir, Mersin, Kasımpaşa, Kayseri, Antalya, Rize, Sivas, belediye takımları, açık veya örtülü o belediye takımları; Şenerler, Mehmet Aliler, Faruklar, Kürşatlar, Unakıtanlar, Aytaçlar, Tunceller ve saireler... İlk anda aklıma gelenler bunlar, ne fenadır ki daha da çoğu var...

Evet,
Mersin İdman Yurdunun gözüaydın! Önemli bir hata yapmazlarsa süper lig ceptedir. Zaten Kürşat Tüzmen desteği ile gelmişlerdi B.A.1.Lige, şimdi de doğrudan cumhurreisi takviyesi ile gönenecekler. Yaşa varol hürol...

Ama cumhur reisinden beklentimiz şudur, madem cumhurun reisidir; o ligde 16 takım daha var. Hepsi de güzide takımlar, hepsi de güzel şehirlerde top koşturuyor, hepsi de memleket takımı, hepsinin taraftarı vergi neyin ödüyor, herkesin idealleri hayalleri umutları beklentileri var; bu konuşmaları her takım için ayrı ayrı bekliyor ve umuyoruz.
Meselenin hakkaniyeti budur, böyle icap ettirir, eğer geçekten kendini cumhurun reisi sayıyorsa...

Ya da konuşmasınlar, memleketin asıl meselelerine kafa yorsunlar; işsizliğe, yoksulluğa, yargı zulmüne, sivil diktaya, yeni statükoya...
Ha, mesele bir parmak bal çalmaksa, klasik politik eyyamcılıksa o ayrı; o zaman da adamları boş yere umutlandırmasınlar...

Fakat korkarım ki önceki işaretler de mücadelenenin hiç de adaletli olmayacağını gösteriyor...

17 Şubat 2011 Perşembe

doğu-batı


Türk futbolu ile Avrupa futbolu arasındaki fark, Doğu ile Batı arasındaki farktır.
Bu fark aynı zamanda, ne yazık ki bir tür medeniyet farkıdır. Evet, üzülerek söylüyorum bunu.
Mucizelerin dışında, makus talihimizi değiştirecek herhangi bir güç yoktur. Çünkü talih de ineceği istasyonu önceden aldığı biletle zaten belirlemiştir,
ha, uyuyakalır da gelir bizim istasyonda sonradan tesadüfen iner.

Çokça inanmak başarı için en önemli etken değildir, olası etkenlerden biridir sadece, bu da pek etkisiz bir etkendir.
Salt inançla bir süre yol alırız, derken direncin acıya dönüştüğü yerde tüm inançlar batıla dönüşür. Sonra bir gol için tüm tribün yer değitirmek zorunda kalabilir, on binlerce kişi... Totem mi? O da çizgi romanlardan kalan bir hatıra olur kalır öylece.
Hakemleri ithal etmek,
yöneticileri ithal etmek,
taraftarı ithal etmek,
futbolcudur, teknik direktördür zaten ithal,
tam bir komprador kültürü...
Mirasyedi zihniyetiyle emek vermeden yol almaya çalışmak, ama aslında çalışmamak...
Öyle,
Türk futbolu ile avrupa futbolu arasındaki fark en yalın ifadeyle Doğu ile Batı arasındaki farktır,
bu da hazin bir farktır...

soru-cevap


Bir Tv programında sunucu soruyor seyircilere, hakemlerden memnun musunuzu, diye.40-50 futbolsever içinde sadece iki kişi memnunmuş.
Soruyu bu kez şöyle yöneltiyorlar; peki, yöneticilerden memnun musunuz?
Salon sus pus.
Yöneticileri bu manada seven yok. Sevmek dedimse, kulüp yönetme babında...
Tabi bu, büyük(!) takım taraftarlarına soruluyor.
Yoksa muhtemelen, örneğin programa konuk olarak katılan 40 Bursaspor taraftarının önemli bir kısmı "zannederim ki" yönetiminden memnundur... Böyle zannetmemin en önemli sebebi de o müthiş şampiyonluktur.
Fakat bu tür memnuniyetler suya yazılan yazılar gibidir, ilk başarısızlıkta kaybolup gidecektir. Gladyatörler gibi, ya yaşayacak ya ölecek, yaşamak da başarıdan başka bir şeye bağlı değil.

Peki taraftarı oldukları takımların YÖNETİCİLERİ açısından bu kadar hassas olan futbolsever, acaba ülkeyi yöneten YÖNETİCİLER konusunda hangi hassasiyet kıvamlarında dolanmaktadır?
Kim bilir?
Veya onu da sandık bilir...

Yoksa beri tarafta memnuniyetler ve hassasiyetler kendi koşulları içinde mi gerçeklerşir?

14 Şubat 2011 Pazartesi

TFF

Ülkenin futbol gündemine bakarsak;

İstanbul kulüplerinin başkanları, yöneticileri hakem hatalarının kurbanı olduklarını iddia ederek açıklama üzerine açıklama yaptılar, yapıyorlar. Federasyon başkanı Mahmut Özgener de bir cevap verdi söz konusu iddialara. Uzun bir yazı olurdu buraya hepsini aktarsaydım, son iki paragrafı alıyorum, fena bölümler değil. En kapsamlı konuşmayı gazetelerden okuyabilirsiniz, ilginizi çekerse.

TFF Başkanı Mahmut Özgener futbolun adil bir seyrine dair iddialı, çekici laflar etmiş birçok büyük laf etmiş. Bakalım bu içeriğin devamında ne yapacak? Üç hafta sonra, beş hafta sonra? Sadece süper ligde değil alt liglerde de? Çünkü özellikle B.A. 1. Ligde malum iktidar takımları var. Bize göre can sıkıcı transferleriyle zaten haksız bir mücadeleyi başlatmış durumdalar.

Süreçte federasyon ve dolayısıyla hakemler korktuğumuz manada acep bir baskıya maruz kalacaklar mı, ki kalmaları kuvvetle muhtemeldir; o durumda ne yapacaklar, direnecekler mi, ki direnemeyecekleri kuvvetle muhtemeldir. Geçen sezonlardan tecrübelerimiz var zira. Ha, bu sezon biz bariz hakem hatalarına maruz kalmadık, çünkü gerek kalmadı ipimizi hep kendimiz çektik. Yani çekincelerimiz var…

Şimdi o konuşmanın son bölümünü alıyorum buraya, hem beğendiğimiz bir nitelikte olduğu için hem de gerekirse hatırlatmak için…

Alıntı şöyle:

“Merak etmeyin, biz de sizin gibi bu ülkede "adil bir oyun"un oynanabilmesi için gerekli tüm koşulların oluşması için var gücümüzle çalışıyoruz ve çalışıyor olacağız. Biz de bu şekilde konuşmalar yapmak yerine kendi işimize, adil ve tüm kulüplere eşit mesafede pırıl pırıl bir ligin oynanmasını tesis etmeye, hakemlerimizin motivasyonuna, eğitimine, gelişimine odaklanıp ana işlerimize konsantre olalım…

Buradan tüm futbol ailesine, hakemlerimize ve tüm kulüplerimize sesleniyorum:

Lütfen hiç kimsenin en ufak bir endişesi olmasın... Federasyonumuz bu ülkede adil ve her kulübümüze eşit mesafede, hakkı olanın kazanacağı, hak edenin ipi göğüsleyeceği bir ligin oynanması için mücadelesini sürdürecek. Lütfen kendinizi güvende ve rahat hissedin... Geçmişte olduğu gibi, sesi çok çıkanın, gazetede sayfası çok olanın, taraftarı çok olanın bu gücünü kullanarak futbolu baskı altına almasına izin vermeyeceğiz.”