30 Ağustos 2010 Pazartesi

hariçten gazel

Dışımızdaki Hayat

Adanaspor dışındaki futbol âlemine kısaca baksak üç İstanbul takımındaki son gelişmeler üzerinden.

Fenerbahçe sanırım “güçsüz” bir hocanın kurbanı olacak. Bu güçsüzlük “iktidar olma”ya dair bir şeydir. Avrupa’dan yaralı dönüş, prestij ve daha önemlisi para kaybı orayı karıştıracak gibi. Orada da futbolcular, yönetim, teknik ekip, taraftar mutsuz. Ama galip gelinseydi o kaybolan maçlarda sorunlar böyle sert bir biçimde ortaya çıkmayacaktı, olağandır ki… Neymiş, her “3” puan bin ayıp örter.

Beşiktaş’ta durum yukarıdaki son cümlede saklıdır bence. Galip gel, tartışılma, fena eleştirilere maruz kalma. Orada bizi ilgilendiren galiba Ersan’ın oynaması… Bizden giden bir futbolcunun önce BJK’de banko oynaması, sonra milli takıma uzanması… Genel tahlilde ise yıldızlar geçidi oluşturan bu takımın bile en küçük bir sürçmede tribün zulmüyle her an karşılaşabilecek olmasıdır. Çünkü bu durum ne yazık ki bir tribün niteliğine dair Türkiye fotoğrafıdır gayri…

Gelelim Galatasaray’a… galiba aşağıdaki cümleler için ettim bunca lafı, yoksa bana ne oradaki hallerden. Aslında bana ne de değil. Birbirini taklit eden tribünler, takımına olur olmaz tepkilerle zarar vermeyi daha çok taklit ediyor, balık oralardan kokuyor haddizatında. Bu yüzdendir ki her toplumsal mesele vs ilgi alanımızdadır.

Gelemedik Galatasaray’a: ) Turuncu kökenli olduğu için severim Rijkaard’ı. Onun için GS’nin başarılı olmasını istiyordum. Bir de…

Bence Rijkaard yönetim aczinin kurbanı oldu. Özellikle o Adnan Sezgin denenin. Hazzetmediğim ve sanırım Adanasporluların da sempatiyle bakmadığı birdir. Uzanlar döneminde Adanaspor’un önünü ısrarla ve bile isteye, itinayla, dikkatle tıkayan bir adamdı, o dönemki İstanbulspor’un bir yöneticisi ve Uzanların futbol sorumlusu olarak… O dönemde Uzanların futbolda aradığını, onca paraya rağmen bulamasında Sezgin Adnan’ın kayda değer bir katkısı olmuştur.

Biz yazımıza dönelim yoksa ağzımdan kötü laflar çıkacak onun için.

Bir de… deyip kesmiştim lafı yukarıda. O bir de Fatih Terim’dir. Futbol gündemimizden o ismin düşmüş olması ferahlatıcı bir haldi. Fakat GS kulisleri işlerin hiç de öyle olmadığından bahsediyordu zaten. Rijkaard’a karşı İstanbul’da Bizans oyunları doğal olarak… Fatih Terim’i oraya geri getirme çabaları alttan alta… darbe için uygun koşulları hazırlama bekleme taktik ve stratejileri. Valla bir Galatasaraylı olsaydım şu meseleyi dava eder ve Ergenekon mevzusuna dâhil edilmesini isterdim. Şaka bir yana son gelişme şöyle: GS eleniyor ve Arda, Ayhan, Gökhan Zan, Mustafa, Servet, Serdar Özkan Rijkaard (ki gölümüz ve iyi dileklerimiz hep seninle Rijkaard) ile hiç konuşmuyor ve kendi aralarında yarım saat süren bir toplantı yapıyor. Evet, bir tür gemide isyan… Korsan filmlerinden öğrendiğim kadarıyla bunun cezası da yelken direğinde sallandırılmaktır…

Asıl bomba şöyle patlıyor. Ki o da dayanamıyor ve konuşuyor, planları adeta ifşa ediyor. Kim mi Mehmet Ağar! Hürriyet gazetesine göre Mehmet Ağar, Adnan Polat’ı arıyor ve Fatih Terim’i getir başkan, diyor. Güzel Ülkemdeki o karanlık dönemin bir ismi böylece bir kez daha, Galatasaray’daki şu karanlıkta da görünür oluyor.

“Kamuoyundan oluşan o baskıyı ancak o göğüsler ve takımı düzlüğe çıkarır.” diyor Fatih Terim için. İyi de sonra kamuoyunda o oluşan o baskıyı göğüslemek için millet kime başvuracak? Kim ilaç olacak o deli egoların zulmüne?

Durum böyle buradan bakınca!

Nedir? “Kaos ki en çok yakışandır futbola!” ve o sihirli 3 puan/lar da her derde devadır!