30 Mart 2009 Pazartesi

milli forma


Trabzonspor'un, başarılı defans oyuncusu Egemen Korkmaz "milli formayı hak ediyorum, neden çağırılmadığıma bir anlam veremiyorum." diyor.
Ah, Egemen kardeşim burada anlaşılmayacak ne var; orada bir Fatih Terim çeteleşmesi söz konusudur. Dolayısıyla da onun has adamları giyecektir milli formayı. Bak, Alpay'ı çağırır seni çağırmaz.
Bu durumu köşesinde Erman Toroğlu "senatörler" diye izah etmiş.
Kibar konuşmuş.

24 Mart 2009 Salı

nasıl sevdik futbolu


Futbolu biz sokak aralarında sevdik; taş girmiş avuçlar, parçalanmış dizlerle. İki portakal ağacını kale yapıp sevdik, kâğıtlardan toplar öbekleyerek.
Televizyondan otuz saniyelik özetlerle, daha çok radyodan sevdik örneğin Orhan Ayhan, Tansu Polatkan bağlanırken İstanbul’dan, İzmir’den, TRT’den… Onlar en tarafsız halleriyle bile taraf olarak anlatırken maçları biz daha çok bilenmiş bir keskinlikle “en taraf” olarak sevdik.
Pırasa Tarlasında, Yapı Meslekte, Yeşilevlerde, Şakirpaşada, Köprüköyünde, Milli Mensucatta, Emekte, Mıdıkta, köy sahalarında, meralarda kavga dövüş sevdik futbolu.
Bir elektrik direğine veya eski zaman evlerinden birinin kerpiç duvarına sabitlenmiş Çukurovaspor, Güneygençlik, Rayspor, Kanalgücü, Garipspor, İdmanyurdu, Fırtınagücü maç ilan tahtalarıyla sevdik:
________________________________

Rakip:…
Saha:…
Saat:…
Netice:…
Goller:…
________________________________

Her golü kavgalı tarla, arsa maçlarıyla sevdik, bazen sonsuz ovanın bir kıyısında.
At arabalarının üzerinde deplasman yolculuklarıyla, kelle başı 25 kuruşa kendi öz kaynaklarımızla sevdik, sponsorsuz; orlondan yapılmış iki yıkamada şekli kaçan ama rengi duran formalarla…
Mahalle, köy turnuvalarına hatta yakın ilçelere, şehirlere giderken sevdik şu futbolu.
Cik Hüseyin’le, Pusu Yusuf’la, Domdom Ali’yle, Şehmuz’la, Veysel’le, Baston Sülo’yla, Emrullah’la, Cemil’le, Özbey’le omuz omuza karşı karşıya sevdik.
Pele’yle efsanesini duyduk ama Maradona’yla “Allah’ına kadar sevdik” futbolu.
Futbolu ülkenin turuncu güneyinde sevdik hakikatte, öyle sevdik.

18 Mart 2009 Çarşamba

imkansızın ardında


Joe HAVALANGE “ben buraya futbol denen oyunu pazarlamaya geldim” diyerek FİFA başkanlığına soyunur, başkan olur ve futbolun o amatör çehresini hakikaten değiştirir. Zamanla futbol, çok uluslu şirketlerin at koşturduğu en verimli ticari olan olur. Sömürü zinciri Afrika’da en yoksul Asya’ya kadar uzar (bildiğiniz şeyler...).

Bu durumu bir başka şekilde saptayan Sergio Cragnotti “başka hangi malın üç milyar alıcısı vardır?” diye sorar aslında yanıtı kendi içinde bir cümleyle.
Futbolun içindeki ve aslında futbolun önündeki kar-zarar hesabı pek karmaşıkken ve de bizler bloglarda saf futbolun peşine düşmüşken, acaba diyorum ölümsüzlüğün ardındaki Gılgamış gibi olmaz bir hayalin yazılarını mı yazıyoruz?
Evet, öyle yapıyoruz.
Ama vazgeçmiyoruz.
Çünkü(Hakan Savlı'nın dediği gibi) "çıkmaz sokaklardan çıkarız aşka"...
Bu işi böyle seviyoruz...

11 Mart 2009 Çarşamba

bülent emre ve saire


Aşırı Motivenin Gaz Salınımı

Futbol sahadan terörize ediliyor. (Süper ligde, bu hafta) Tanık olduğumuz olaylar malum. Vaktiyle tribün terörü için “maddi” çözümler üreten Kemal Dinçer ve Faik Gürses gibi “futbol fikir adamları”; antrenörlerin, futbolcuların saha içindeki “enteresan” davranışları için acaba nasıl çözümler üretecekler?

Ne yapılsın? Sadece asiller, zenginler, sör’ler, fabrikatörler, pek saygın elitler mi hocalık yapsın takımlarda ve bunların aynı nitelikteki çocukları, yakınları mı futbolcu olsun?

Hala “sadece parası olanın mı futboldaki türlü terörün önüne geçebileceğini” düşünüyorsunuz.

Ne yapılsın? Böyle hocalar ve oyuncular belli bir maddi bedel ödeyerek mi kulüplere hizmet etsin? O zaman her şey daha mı kibar seyreder? Bize böylece dikensiz bir gül bahçesi vaat ediyor musunuz?

Üstatlar, ne diyorsunuz bu rezillikler üzerine, ne öneriyorsunuz?

Kimleri asalım?

6 Mart 2009 Cuma

yapma bunu rıdvan


"Yüzde Yüz Futbol"da Güntekin Onay, GS-Bursaspor maçını yorumlarken "sezonun en kötü maçıydı diyor GS açısından. Rıdvan ise o noktada Bülent Korkmaz'ın paçasını kurtarmak için (kendince) hemen Skibbe'yi atıyor ortaya "ama" diyor "kötü oynadığı maçı kaybetmiyor, Skibbe zamanında dağılıyordu" diye ekliyor. Oysa aynı Rıdvan hakikaten ligin en güzel futbolunu oynayan GS için hayranlığını gizleyemiyor, "halı saha" takımı benzetmesi yapıyordu.
Yapma Rıdvan, Bülent Korkmaz arkadaşın olabilir, onun yönetiminde takımı kötü de oynayabilir, talihinin yardımıyla bu haftayı da kurtarmış olabilir, bunlar doğaldır, futbola dahildir. Ama her defasında Skibbe'ye vurarak Bülent'i konumunda tutma gayretkeşliği ve aslında işgüzarlığı olmuyor. Sizin kendi aranızdaki olası "eski topçular samimiyeti" bu taraftan bir samimiyetsizlik olarak görünüyor.
Bırakın bu ahbap çavuş yorumculuğunu, herkes işini yapsın. İş adamcılığa dökülmesin. Bülent Korkmaz'ın da Galatasaray'ın da böyle şirinliklere ihtiyacı yoktur kanımca.

3 Mart 2009 Salı

Ürün ve Müşteri


Bu aralar futbolun “sermayecinin” eline bir “sermaye” olarak düşmesine tanık oluyoruz bir kez daha.

Süregelen bir hal bu.

Her takımın gündeminde ve hayalinde medyatik ve sektörsel atraksiyonlar vardır çeşitli kıvamlarda. İşte kredi kartıdır, hisse senedidir, telefon hattıdır falan filan… Ama sonuna baktığında filmin bu hevesler bir manada “sermayeyi kediye yüklemek” gibidir. Yakın zamanda yaşanan küresel ve yerel ve de teğet krizler buna bir gösterge değil midir? Neyse…

Şimdi biz şuradan başkanımıza sesleniyoruz; olur da bu gelişmelerden etkilenir, bu tarzda bazı girişimleriniz olur diye:

* Biz kredi kartı filan istemeyiz. Bu, Adanaspor logolu bir kart olsa da. Bu karttan dolayı bir tek kişinin bile kontrolünün dışına çıkıp işin sonunda ailece mağdur olması canımızı sıkar. Meselenin müşteri sömürüsüne, çalışanın bu yolla bir tür esaret altına alınmasına, sonrasında maaşının ilelebet bankaların tahakkümü altında kalmasına, böylece o insanların “taammüden” en rezil işlerde insan haysiyetine uymayan biçimlerde çalışmak zorunda bırakılmasına yani köleleştirilmesine değinmiyoruz bile.
* Hepimizin Adanaspor davasına dair genel sözleri “senet” olsun, “hissemiz” de bu aşkın bizatihi kendisi olarak kalsın.
* GSM alt yapısı da istemeyiz. Hatta Adanaspor mevzusunda herhangi olası bir iletişimsizliğe, kapsama arızasına (yakın geçmişimizde olduğu gibi) yol açmasın diye dumanla bile haberleşmeye razıyız. Yani telefon bilmem neyi altyapısı yerine Adanaspor altyapısının canlılığını tercih ederiz. Altyapısı bu anlamda sağlam bir takım, herkes kabul eder ki, geleceğe aslında en büyük yatırımı yapmış demektir. Bakın hala anıyoruz Kayhanları, Feyzullahları…

Bir Adanasporcell’den konuşmaya “Adanaspor altyapısında yetişen Messi” şeklinde konuşmayı ziyadesiyle ister ve tercih ederiz.

Müşteri değil, hep taraftar olarak kalmak istiyoruz.

Bize bir kaşkol de yeter!